Beşiktaş 2017-18 Sezonu Değerlendirmesi

Spor Toto Süper Lig'in 2017-18 sezonunu geride bıraktık. Sezonla alakalı kendimce belirlediğim doğruları, yanlışları ve yapmadığımız noktaları konuşmak adına bir sezon değerlendirmesi yazısı yazmak istedim.



Sezona başlarken...

Hepimizin bildiği üzere 2017-18 sezonuna adımımızı atarken karşımıza problem yaratan durumlarla karşılaştık. Bu problemleri dört başlığa ayırabiliriz.
1- Çin Kampı
2- Hocanın istediği transferlerin yapılmaması ve transferlerin kampa yetiştirilememesi
3- Hocaya gelen milli takım teklifi
4- Konyaspor ile oynanan Süper Kupa maçı

Çin Kampı


Teorik olarak bakıldığında gayet mantıklı ve işin ekonomik kısmında da o pazara girilmesinin olumlu getirileri oluyor. Ama pratikte biz bu kampı doğru yapamadık. Sadece iki gün kalıp orada bir adet hazırlık maçı yapmak beklentilerimizi karşılamadı. Çin kampının bizden götürüsü bir hafta oldu. Zaten hocam Şenol Güneş'te bu durumdan dert yanmıştı.

Transferler

Sezon içerisinde de görüldüğü üzere transferlerimizin doğru isimlerden oluşmaması, kadroda bulunan oyuncuların kamplara geç katılması devam eden bize sürekli sorun halinde geri döndü.
Sezon başında toplam 5 transfer yaptık: Pepe, Medel, Lens, Orkan ve Negredo. Şenol Güneş'in yapılan bu transferlerden sadece Pepe'ye onay verdiğini söylemeden geçmeyeyim. 
Transferde belli bir şablon olmadan hareket edilmesi ve hocanın istediği oyunculara gerek taraftar baskısı gerekse yönetimin karşılayamaması sezon içerisindeki problemleri yaşamımıza neden oldu.

Milli Takım ayartması

Beşiktaş'ta her şey harika gidiyor. 2015-16 sezonunun ardından 2016-17 sezonunu da şampiyon tamamlayan Beşiktaş takımı kamuoyu tarafından ligin en iyi top oynayan takımı olarak gösteriliyor. Tam bu noktada yeni sezona girilirken A Milli Takımımızda oluşan problemlerden ötürü sanki Türkiye'de başka bir hoca yokmuş gibi Şenol Güneş ismi konuşulmaya başlandı.
Kulübün ve hocanın kararı açık ve net bir şekilde belliydi. Düşünce A Milli Takıma Şenol Güneş'i getirmek olsa da yapmak istenen Beşiktaş takımını aşağı çekmekti.

Süper Kupa maçı

Sahada futbol oynamaktan yoksun bir takım ve futbol seyricisinden çok holiganlık peşinde koşan Konyalı güruhun çıkartmış oldukları olaylardan bizler de nasibimizi aldık. Quaresma'ya kelebek atılması, Pepe'ye tekme savuran insan evlatlarını görmemize rağmen Beşiktaş'a da seyircisiz oynama cezası verildi.
Amaç sadece ''Beşiktaş'ın yoluna nasıl taş koyarız?'' düşüncesinden ibaretti...

Beşiktaş tüm bu problemlerle birlikte yeni sezona başlarken, Şampiyonlar Ligi grup kuralarında da denk güçteki 3 takımla eşleşmiş ve sezonun hikayesini yazacaktı.

Süper Lig'deki İlk 17 Hafta

Süper Lig'in ilk 5 maçını, 4 galibiyet ve 1 beraberlikle kapattığımızda bir problem yok gibiydi Fenerbahçe maçına gelene kadar. Sezon daha başlamadan Beşiktaş'ı çukurun içine atmayı hedefleyen bir güruh vardı. Bu güruhun tuzaklarına çeşitli zamanlarda düştüğümüzü söylemekten geçmeyeceğim.
İlk 17 haftada 8 galibiyet, 6 beraberlik ve 3 yenilgi ile toplam 30 puan toplayan Beşiktaş'ın şampiyonluk hedefinden kopmasını bu 17 haftaya bağlıyorum. Nitekim yazının devamında da anlatacağım üzere: Ligin ikinci 17 maçında alacağımız 51 puanın, 41 tanesini hanemize eklemiş durumdayız. Şampiyonluk ilk 17 haftada gitmiştir...

Sezon başındaki transferlerin belli bir şablona oturtulmaması ve mevcut oyuncu grubunun da oynadığımız oyun planında etkin rol oynamaması ilk 17 haftayı çöpe atmamıza neden oldu. Savunmada Pepe'nin her ne kadar çok iyi performanslar gösterse dahi Tosic ile birlikte oyunun başlangıç noktasında problem yaşaması ve genellikle uzun top oynamasından ötürü orta sahadaki oyuncularımızın etkisini en aza indirdi. Pivot santrafor düşüncesiyle transfer edilen Negredo'nun da kendisine gönderilen uzun topları indirememesi Beşiktaş takımının oyun planını altüst etmişti. Quaresma ve Talisca bireysel yeteneklerine de bırakılan bir oyun vardı. Kimse tarafından beğenilmeyen ve geliştirilebilir bir yanı bulunmayan orta-kafa-gol oyunu ise Şenol Güneş'in mevcut şartlarda yapabileceği en basit şeydi.

Şampiyonlar Ligi


Monaco, Leipzig ve Porto'nun bulunduğu grubunda Türkiye'de hiçbir takımın yapamamış olduğu başarılarla Şampiyonlar Ligi grubumuzu lider tamamladık. Özellikle sezon başında başlatılan ''come to Besiktas'' akımı ile birlikte Avrupa'daki bu denli konuşulan başarılar marka değerimize de büyük katkı sağladı.

Timo Werner'in tribünden gelen ses yüzünden maça devam edememesi ise Avrupa basınınında büyük yer bulmuştu.


Devre Arası

Devre arasına girerken Şampiyonlar Ligi'ndeki son 16 turunda Bayern Münih ile eşleşeceğimiz belli olunca doğal olarak kendimizi lige verelim şeklinde odakladık ki mantıklı olan bu idi. Devre arası çalışmalarına başladığımız sırada forvet mevkinde yaşanan tabela sıkıntısı bizi Vagner Love ve Cyle Larin transferine itti.
Tam bir turnuva topçusu olan Domagoj Vida'yı da free konumdayken Beşiktaş'a kazandıranlara da teşekkür ettiğimi belirtmek isterim. Zira önümüzde bir Dünya Kupası varken Domagoj Vida gibi turnuvalarda adından sıkça söz ettirebilen bir savunma oyuncusunu kadroya katmak başarılı ve mantıklı bir işti.

Ayrıca takımın kamptaki çalışmaları ve Şenol Güneş'in yaptığı basın toplantılarındaki sarfettiği sözlerden anladığım üzere ligin ikinci yarısında daha farklı bir Beşiktaş izleyeceğimizi anlamıştım. Nitekim öyle oldu...

Cenk Tosun'a Veda


Demba Ba, Mario Gomez, Aboubakar ve Negredo'ya rağmen ligde ve sonrasında Şampiyonlar Ligi'ndeki üstün oyunu piyasada bulunan bütün takımların dikkatini çekmişti. Cenk Tosun, Türkiye'nin en iyi forveti olmasının yanında gol yelpazesinin geniş olmasından ötürü yurt dışına transfer yaptığını belirteyim. Zira tek tip bir forvet değil ve her türlü oyun planında kullanılabilecek bir oyuncu olarak karşımıza çıkıyor. Bu transfer için 25 Milyon Euro'yu Beşiktaş'ın kasasına koyan başta Şenol Güneş olmak üzere başkan Fikret Orman ve Yönetim Kurulu'na teşekkür etmeden geçmeyelim. 

Süper Lig'de Son 17 Hafta

Antalyaspor deplasmanıyla sezonun ikinci yarısına başlayan takımımız. Oynanan oyunun ligin ilk yarısından daha farklı olacağını bana göstermişti.
Beşiktaş taraftarının genel oyun düşüncesi Gomez ve Sosa'nın olduğu dönemdeki oyunu oynamak olsa da eldeki oyuncu grubuyla bunu yapamıyorduk. Çünkü ayağı pas yapabilen Marcelo gibi bir stoperimiz olmadığı için oyunu sürekli uzun başlatıp orta saha oyuncularımızın etkisini azaltıyorduk. Atiba'nın formunun düşmesi, Oğuzhan ve Tolgay'ın da topla haşır neşir olamamasından ötürü istediğimiz oyunu oynamakta zorluk çekiyorduk.
Talisca'nın hem topsuz oyunda olmaması hem de takımın pas oyununda kendini göstermemesi 2015-16 sezonundaki oyunu oynamamamızın en büyük nedenlerinin başında geliyordu. 
Ligin ikinci yarısında oynadığımız 17 maçta 13 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlubiyet aldık ve 41 puanla ligin ikinci yarısının en çok puan toplayan takımı olarak sıralamada yerimizi aldık. Bu bile oyun planımızın değiştiğini öne çıkarıyordu.

Saha dışından gelen sıkıntılar, Şenol Güneş'in kafasındaki oyun planına uymayan oyuncular, mali olarak sıkıntı yaşadığımız noktalar şampiyonluğun bizim olmamasını sağlasa da büyük bir ders çıkarılması gerektiğini anlattı. 
Bu sezon yaşatılan problemleri ve camianın bu problemlerin içinden çıkmak için gösterdiği kenetlenmişlik herkese önümüzdeki sezon için umut sağlamıştı.

Seninleyiz Şenol Güneş




Sezon boyu tüm herkesin üstüne gelmesinden ötürü zaman zaman bırakacağını dolaylı yollardan belirtse de Beşiktaş taraftarının onun yanında olduğunu görünce işine daha sıkı sarılması bizlere de mutluluk veriyordu. Biz seni geç bulduk, erken bırakmayız hocam tabii ki SENCİYİZ, SENİNLEYİZ.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.